Altınla “güven” kardeş mi?

Rüştü Bozkurt yazdı: "Bugün size ilk kez Çoruh’un doğusunda Kaçkar Dağları’nın doğu eteklerinde İmerhevi’den Niksar’ın köylerine göçmek zorunda kalan insanların kültüründeki “güven duygusu ve altın özdeşliği” konusunda bir anlatım paylaşacağım."

Altınla “güven” kardeş mi?

RÜŞTÜ BOZKURT

Dizginlenmediği günlerde yöre halkının adını Deli Çoruh koyduğu, Bayburt yakınlarından çıkan, Kaçkar ve Karçal Dağları arasındaki derin vadilerden geçen ırmak binlerce yıl yörede yaşayan insanların kaderi olmuştur. Deli Çoruh anılarını unutursak, yöre halkının hafızasından çok şeyi silmiş oluruz.

Bugün size ilk kez Çoruh’un doğusunda Kaçkar Dağları’nın doğu eteklerinde İmerhevi’den Niksar’ın köylerine göçmek zorunda kalan insanların kültüründeki  “güven duygusu ve altın özdeşliği” konusunda bir anlatım paylaşacağım.

Ülkemizde nereye giderseniz gidin  “93 Göçmenlerine” rastlarsınız. Kimisi Kafkas Dağları’nın güneyinden, kimi Balkanların derinliklerinden kopup gelmiş insanlardır. Osmanlı’nın Balkanlar’da ve Kafkasya’da Rus Orduları önünde gerilemek zorunda kaldığı bir dönemdi. Rus orduları 16 Mayıs 1877’de Ardahan’a girmişti; dağılan ordunun askerleri Şavşat, Artvin, Erzurum, Oltu, Bayburt gibi alanlara doğru çekiliyordu.

Anlatılan olaylar büyük bir dehşeti anlatıyordu; Moskof ordusunun girdiği her yeri yakıp yıktığına ilişkin söylemler halkın tarlasını, tapanını, evini barkını terk edip büyük göçe katıldığı çok acı günlerdi…

O büyük göçe katılan ailelerin kuşaktan kuşağa aktardığı “göç korkusunu” neredeyse iki nesil sonra, 1950’lerden sonra dinlemiş insanlardan biriyim. Anlatacağım hikaye de göç korkusunun insanları var olmak ve varlığını sürdürmek için nasıl tedbirler almaya zorladığını anlatıyor.

Köyde ileri gelen yaşlı aile reisleri, kendilerinden sonra ailenin sorumluluğunu alacak çocuklarına 50 altın bırakır; şu tembihi yaparmış: “Yaşamda yarın sabah ne olacağı belli değildir… Savaş çıkabilir. Kıtlık kapımızı çalabilir. Deprem her şeyimizi yerle bir edebilir. Toprak kayarak bütün varlığımızı yerin altına gömebilir. Bu altınlar ailemizin ‘namus parasıdır’; onu çok çok zorunlu kalmadıkça harcamayın… Harcarsanız da ilk fırsatta yerine koyun. Bir felaket anında onu yanınıza alacak bir yerde tutun…” 

Daha dünyayı yeni anlamaya başladığım, ilkokula gittiğimde köyümüzde tanıklık ettiğim böyle bir “vasiyetin” zihnimde derin izleri kalmıştır. Çocukluk günlerimden bugüne, altını güven duygusunun kardeşi olarak görürüm.

Daha sonraki yıllarda gördüm ki, doğanın köylüleri tek ya da az sayıda ürüne zorladığı yerlerde altın çok önemli bir güven aracı… Köylüler mahsulü sattıkları zaman güvendikleri yerel bir kuyumcudan altın alıp evlerinde sakladıkları gibi, satın aldıkları altını kuyumcunun defterine yazdırarak, ihtiyaç oldukça harcadıkları bir yaşamı finanse etme mekanizması kurmuşlar.

Ülkemizde çok sayıda kuyumcunun bulunması, birçok yerde yakın zamana kadar “kuyumcu ailelerin” yörenin önde gelen aileleri oldukları, güvenin çekirdeği olan alış-verişte “rasyonel otorite” sayıldıkları, birçok ihtilafı yargıya taşımadan bu aile bireylerinin anlatım ve ikna gücüyle çözebildiklerini biliyorum.

Anadolu’nun derinliklerinde bir yere  herhangi bir konuda konferanslara çağrıldığımda, ilk iş olarak  yöreyi iyi bilen insanlardan yirmi yıl öncesinin varlıklı ve sözü geçen ailelerini, düşünce, fikir ve davranışlarıyla güven kazanan yerel önderleri soruyorum… Aynı şekilde bugün yörenin benzer insanlarının listesini yapıyorum. İki listeyi karşılaştırarak kentin gelişmesinin yönünü, hızını, niceliğini ve niteliğini kavramaya çalışıyorum.

Sözü uzatmadan söylemek isterim ki, geniş anlamda alış-veriş, yani insanların birbirleriyle bağlantı kurmaları, ilişki içinde olmaları, karşılıklı etkileşimleri, uzlaşma ve çatışmalarını sorgulayarak işbirlikleri gerçekleştirmelerini ve kendini yeniden üreten toplumsal yapı oluşturmalarında altının işlevinde gerileme olurken, onun yerine konan kurumların çeşitliliği, erişebilirliği, yarattığı güven ve kendini üretmeye katkısı mutlaka dikkate alınması gereken ilişkiler kümesidir.

Altına alış-veriş aracı olması yanında, bir avuç güvenini sağlamanın ve sürdürmenin de aracı olarak görmek gerekir. Eğer altın bugün geçmişteki işlevini yerine getirmiyorsa, altının yerini alması gereken kurumları oluştururken geçmişin birikimlerinden yararlanılmalıdır.