Meyer Saatlerinin asırlık öyküsü

Sultanın Saatçisi, İstanbul ve Türkiye’ye bu kez Karaköy’deki bir saatçinin vitrininden bakıyor. Üç nesil saatçi Meyer ailesinin hayatı etrafında zamanda bir yolculuğa çıkarıyor.

Meyer Saatlerinin asırlık öyküsü

MURAT CEM

Zamanla ilgilenmek filozofların, teologların, mistiklerin, mutasavvıfların işiymiş eskiden. Bunu mekaniğe, ölçüye dökmek de ustaların işi… Serkan Yazıcı imzalı “Sultanın Saatçisi” kitabı işte bu zaman bilginlerine, ustalara odaklanıyor. Üç nesil saatçi Meyer ailesinin asırlık öyküsünü bir akıcı bir dille anlatıyor. Bunu yaparken aynı zamanda II. Abdülhamid dönemini, Meşrutiyet yıllarını, I. Dünya Savaşı’nı, Cumhuriyet’i, II. Dünya Savaşı’nı, Demokrat Partili yılları ve sonrasını da anlatmış oluyor. Dolayısıyla bu çalışmayı okuyanlar kendilerini bazen bir saatçi dükkanının içinde yaşanan telaş ve çabaları bazen de o saatçinin vitrin camından dışarıya Almanya’dan Kırşehir’e kadar uzanan panoramik bir manzarayı izlerken buluyorlar. 

Meyer markasının temeli Johann Meyer tarafından atılıyor. Johann Meyer, Yıldız Sarayı'nda saatçi arandığına dair bir iş ilanına başvurur ve başvurusu da kabul edilir. Sene 1876’dır. Böylelikle kendisi Sultan II. Abdülhamid'in baş saatçisi olarak hizmet vermeye başlar. Johann Meyer, önce saray sonra kendi saatçi dükkânı ile Osmanlı ve Türkiye’ye hizmet eder. Kendisinden sonra önce oğlu Emil Meyer sonra torunu Wolfgang Meyer bayrağı alarak bu aile işletmesini devam ettirir. Kitabın sayfalarında ilerledikçe görüyoruz ki bu miras sadece saatçilik değildir aynı zamanda Türkiye sevgisidir de. 

Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk kısımda ‘zamanın ne’liği üzerine felsefenin ve dinlerin yorumlarına yer veriliyor, saatin tarihçesi özetleniyor. Diğer bölümlerde kuşaklar boyu süren ve yaşayan bir kurumun saatçilik hikayesi “dede, baba ve torun” üzerinde ele alınıyor. 

Güneş saatinden mekanik saate nasıl geçildi, kitapta iz sürüp kısaca hatırlayalım. Güneş saati tarih boyunca on binlercesi yapılan zaman ölçerin atası sayılıyor. Saati ölçmede Güneş’ten yararlanmak fikrinin Sümerler’e ait olduğu biliniyor, bunu işlevsel bir araç haline getiren ise Mısırlılar oluyor. III. Touthmosis döneminde (MÖ 1504-1450) yapılan Güneş Saati en eski saat olarak Berlin Müzesinde sergileniyor. 

Güneş, kum ve su saatleri gibi zamanı ölçmekte kullanılan birçok araç asırlarca insanlığın vakti öğrenme ihtiyacını giderdi. Ancak her biri kendi içinde sürdürülebilirlik sorununu içermekteydi. Su donuyor, buharlaşıyor, yoğunluğu değişiyordu. Güneş bulutların arkasına saklandığında elinizdeki güneş saati ya da son kum zerreciği düştüğü anda çevirmezseniz kum saati size zamanı söyleyemezdi.  Avrupa’da 1300'lü yıllarda meydanlarda ve katedrallerde mekanik saate rastlanıyor. Saat düzeneğinin sorunsuz işlemesi ve yaygınlaşması 16. asrı buluyor. 

Osmanlı’da ise mekanik saat 15. yüzyılda görülmeye başladı fakat kullanımı saray ve kasırlarla sınırlıydı. Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın saate büyük merakı vardı. Hatta öyle ki Kanuni döneminde saat, Osmanlı ile diplomatik ilişkiler kuran devletlerin en gözde hediyesi haline gelmişti. 19. Yüzyılla birlikte saat kullanımı halk arasında yaygınlaştı. Duvar saatleri, masa ve konsol saatleri yaşam alanlarının, cep ve koyun saatleri ise kişisel görünümün bir parçası haline geldi. Saatler insanlarla, saatçi dükkanları da şehirle bütünleşti. Asırlardır Osmanlı çarşılarının vazgeçilmezi oldular. Bunlardan biri de Osmanlı sarayından Karaköy’e uzanan asırlık hikayesiyle Alman saatçi Johan Meyer’di. 

Kitapta önce girişimci, mucit ve tüccar dede Johan Meyer’in serüvenini öğreniyoruz. Hikâyenin başladığı yer II. Abdülhamid dönemi. Saat kulelerinin yaygın kullanımı bu döneme denk geliyor. Sultanın devletin varlığını merkez ve taşrada daha görünür kılmak ve Osmanlı toplumuna bir zaman disiplini kazandırmak amacıyla bu konuya önem verdiği biliniyor. Yine okul, hastane ve istasyonlarda saat vazgeçilmez oluyor. john Meyer’in Yıldız Saray’ının saatçi başı olmasıyla Meyer Saatleri’nin asırlık öyküsü başlıyor. 

O tarihlerde Osmanlı’da alaturka ve alafranga iki tür saat uygulaması var. Bu işi yani iki zamanı bir kadran üzerinde göstermeyi başaran birçok saatçi var, ancak bu sistemin sağlıklı işlemesi için daha önce yapılanları sık sık ayar etmek gerekiyor. Johann Meyer ise ayar gerektirmeyen ezani saati icat ediyor. Bu uygulamayı daha da geliştirerek “Hamidiye” adlı bir saat üretiyor. Ve her iki saatini de Sultan II. Abdülhamid’e sunuyor. Sultan kendisini iftihar madalyası ve mecidi nişanlarıyla iki kere ödüllendiriyor. 

Oğlu Emil Meyer ise Türkiye’yi endüstriyel saatlerle buluşturan isim. Fabrikalar için işçi kontrol saatleri, endüstri, ulaşım ve eğitim sektörleri için uyarı sesleri verebilen sinyal saatleri, bekçi saatleri gibi birçok sektöre hizmet eden ürünler Emil Meyer döneminde ticaret hayatımıza giriyor. Üçüncü kuşak Wolfgang’ın katkısı ise Türkiye’nin ilk saat fabrikalarından birini kurarak mirası ileriye taşıması. Günümüzde Wolfgang Meyer’in yetiştirdiği saat ustalarından Nahsen Bayındır ve oğul Nazım Onur Bayındır tarafından ticari yapıda Meyer markası doğduğu topraklarda yaşamaya devam ediyor. 

Son söz olarak diyebiliriz ki Serkan Yazıcı, “Sultanın Saatçisi” kitabıyla “zaman bilgini” ailenin portresini çizmekle kalmıyor Türkiye’de saatçiliğin gelişimini; dününü ve bugününü etraflıca ortayı koyuyor. 

 

Sultanın Saatçisi

Serkan Yazıcı

Kronik Kitap

159 sayfa