Eleştirmenler seçti: 2024'ün en iyi 10 filmi
Indiewire, 177 eleştirmenin oyuyla 2024 yılının en iyi 10 filmini seçti. Listede "The Substance", "Dune: Part Two" ve "The Brutalist" gibi filmler yer alıyor.
2024 yılı, sinema dünyasında derin hikâyeler, unutulmaz performanslar ve görsel zenginliklerle dolu bir yıl oldu. İşte yılın en iyi filmleri arasında gösterilen 10 yapım ve öne çıkan detayları:
10. Hard Truths
Pansy, eleştiriye karşı aşırı hassas ve çevresine karşı oldukça sert bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Eşi Curtley ve oğulları Moses’a karşı acımasız eleştiriler yöneltirken, onların sessizliği çatışmaları derinleştiriyor. Filmin yönetmenleri Grace Johnson ve Daniel Porter, aile dinamiklerini keskin bir gerçekçilikle ele alıyor. Özellikle Pansy rolündeki Eleanor Hayes’in etkileyici performansı, izleyiciler üzerinde derin bir iz bırakıyor.
9. Do Not Expect Too Much from the End of the World
Radu Jude’un yönetmenliğini üstlendiği bu film, geç dönem kapitalizmi ve internet kültürünü acımasız bir dille eleştiriyor. Jude’un sert ve ironik bakışı, filmi yılın en güçlü eleştirilerinden biri haline getiriyor.
8. Dune: Part Two
Denis Villeneuve’ün yönetmenliğini üstlendiği bu devam filmi, Paul Atreides’in ailesinin intikamını almak için verdiği mücadeleyi konu ediyor. Görsel açıdan büyüleyici olan filmde, Timothée Chalamet ve Zendaya’nın performansları yine göz dolduruyor. Çöl atmosferinin büyüsü ve epik anlatımı, Dune serisini bir kez daha zirveye taşıyor.
7. The Substance (Cevher)
Demi Moore'un başrolünü oynadığı The Substance (Cevher), gençleşmek adına gizemli bir yönteme başvuran bir oyuncunun hikayesini konu ediyor. 77. Cannes Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü ile dönen filmin senaristi ve yönetmeni Coralie Fargeat. Filmde Elisabeth Sparkle, ışıltılı günlerini ardında bırakan bir oyuncudur. Cinsiyetçi bir yapımcı tarafından kovulduktan ve yaşı nedeniyle artık hiçbir rol alamadıktan sonra umutsuzluk sarmalına düşer. Ta ki onu, sözde sizi daha iyi bir versiyon haline getirecek gizemli bir madde sunan gizemli bir şirkete götüren o ölümcül araba kazasına kadar. Elizabeth günaha boyun eğecek midir?
6. I Saw the TV Glow
Jane Schoenbrun’un yönettiği bu film, banliyöde yalnız bir yaşam süren Owen ve Maddy’nin, bir televizyon dizisinin etkisiyle değişen hayatlarını konu alıyor. Banliyöde yaşaya genç Owen, utangaçtır ve neredeyse hiç arkadaşı yoktur. Aynı yaşama sahip olan Maddy de zamanını televizyon karşısında tek başına geçirmeyi tercih eder. Bir gün Owen'ı "The Pink Opaque" adlı televizyon dizisiyle tanıştırdığında hayatı değişir. İkisi de artık banliyöde yalnız bir gencin hayatını yaşamamaktadır. Ancak gerçek ve kurgu karışınca Owen kendinden şüphe etmeye başlar.
5. Challengers (Rekabet)
Tashi, kariyerini sonlandırdıktan sonra kocası Art’ı bir şampiyona dönüştürmek için koçluk yapmaya başlar. Ancak geçmişteki aşk üçgeni, her şeyi karmaşık hale getirir. Luca Guadagnino yönetmenliğinde çekilen filmde, Zendaya, Josh O’Connor ve Mike Faist’in dinamik performansları filmi izleyiciyle buluşturuyor.
4. All We Imagine as Light (Aydınlık Hayallerimiz)
Mumbai’de geçen bu içsel yolculuk hikâyesi, hemşireler Prabha ve Anu’nun duygusal çatışmalarını anlatıyor. Prabha ve Anu, Mumbai'de yaşayan ve ilişkilerinde sorunlar yaşayan hemşirelerdir. Ayrı yaşadığı kocasından beklenmedik bir hediye alan Prabha'nın rutini bozulur. İkisinin bir sahil kasabasına yaptıkları bir gezi, arzularının tezahür etmesi için bir alan bulmalarına olanak tanır. Filmin yönetmeni ve senarti Payal Kapadia.
3. Nickel Boys
Colson Whitehead’in Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan film, iki genç Afrikalı Amerikalı’nın reform okulunda yaşadığı zorlukları konu ediyor.
2. The Brutalist
Brady Corbet’in yönettiği film, II. Dünya Savaşı sonrası Amerika’ya göç eden Macar mimar László Toth ve eşi Erzsébet’in hayat mücadelesini anlatıyor. Başrollerde Adrien Brody ve Felicity Jones’un etkileyici performanslarıyla dikkat çeken yapım, modern mimarinin doğuşunu ve kişisel fedakârlıkları derinlemesine işliyor.
1. Anora
Brooklyn’de yaşayan genç bir seks işçisi olan Anora, Rus bir oligarkın oğlu Ivan ile tanışıp ani bir kararla evlenir. Ancak bu evlilik, ailelerin itirazları ve beklenmedik gelişmelerle karmaşık bir hal alır. Sean Baker’ın yönetmenliğini üstlendiği filmde, Mikey Madison ve Mark Eydelshteyn başrolleri paylaşıyor. Film, 2024 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanarak büyük bir başarı elde etti