HAFTANIN KİTAPLARI
Son günlerde yayımlanan ve dikkat çeken kitaplardan bir seçki hazırladık.
MURAT TOKAY
Yeni çıkan kitaplardan bir seçki hazırladık. (15 Aralık- 22 Aralık)
Sözlük meraklılarına bir hazine
Çocukluğumdan beri sözlüklere karşı derin bir merakım vardır. Aramızda eskiye dayanan bir dostluk olduğunu söyleyebilirim. Çocukken, elimde bir sözlükle saatler geçirdiğimi hatırlıyorum. “Okul Sözlüğü” ile başlayan bu macera, yıllar içinde büyüdü ve gelişti. Bugün kitaplığımın en değerli raflarını sözlükler süslüyor.
Bu sebeple, Necmi Akyalçın’ın Alfa Yayınları’ndan çıkan Türkçe İkilemeler Sözlüğü ile karşılaşınca duyduğum heyecanı tarif etmek zor. Türkçenin zenginliğini ve ahengini yansıtan bu kıymetli eser, büyük bir emek ve titiz bir çalışmanın ürünü. 400’den fazla kitap ve dergi, 14 farklı gazete taranarak hazırlanmış; sözlükte 7000’e yakın ikilemeye yer verilmiş.
Peki, 'ikileme' nedir? Kısaca tanımlamak gerekirse: “Anlamı kuvvetlendirmek için aynı kelimenin tekrarlanması, eşanlamlı veya zıt anlamlı kelimelerin yan yana kullanılmasıdır.”
A’dan Z’ye düzenlenen bu sözlükte, her ikilemenin anlamı, kullanımı ve kullanım örnekleri detaylıca verilmiş. Madde başı olarak alınan bir ikilemenin altına genelde tanık ya da tanıklar konulmuş. Sözlüğe önsöz yazan Prof. Dr. Cahit Kavcar’ın şu değerlendirmesi, eserin özgünlüğünü net biçimde ortaya koyuyor: “Türkçede bu nitelikte ve bu zenginlikte bir çalışma yok.”
Türkçeye gönül veren, onun büyülü dünyasında kaybolmayı seven herkes için bu sözlük gerçek bir hazine değerinde.
KİTABIN İLK CÜMLESİ: “Zengin ve köklü bir dil olan Türkçenin sözvarlığı denince hemen akla gelen öğlerin başında atasözleri, deyimler, maniler, ikilemeler vb yer alır. İkilemeler anlatıma zengin- lik, renk, çeşitlilik, kıvraklık, hareketlilik, güç ve şiirsellik katan söz öbekleridir.”
Türkçe İkilemeler Sözlüğü
Dr. Necmi Akyalçın
Alfa Yayınları
424 sayfa
Şimdilerde emekli bir profesör…
Dergâh yıllarından, Nun Masalları’ndan bu yana, Nazan Bekiroğlu’nun sıkı bir okuru olduğumu söyleyebilirim. “Cümleyle vurulan biri” olarak, hüznümde de sevincimde de onun sözcükleri bana dil oldu; ağrılarıma iyi geldi, yorgunluğumu dindirdi.
Uzun zamandır gazete ve dergilerde düzenli olarak yazmıyor. Bu yüzden yeni bir Nazan Bekiroğlu metniyle karşılaşmak, artık yalnızca yeni bir kitabı yayımlandığında mümkün olabiliyor. Mihrican Fırtınası’nı okurken, bu “uzun ayrılığı” düşündüm. Son romanı Kehribar Geçidi’nin üzerinden üç yıldan fazla geçmişti.
Mihrican Fırtınası’nı, bana yazılmış bir mektup gibi, büyük bir özlemle, heyecanla ve günlere yayarak okudum. Bu kadar uzak düştüğüme hayıflandım. Nazan Hoca’nın emekli olduğunu, fakülteye ve öğrencilerine veda ettiğini, suluboya yapmaya başladığını mesela, bu kitaptan öğrendim.
Hayata, edebiyata ve sanata dair denemelerini bir araya getiren Mihrican Fırtınası, altı bölümden oluşuyor. Yazarın kişisel hayatından izler, belki de ilk kez bu açıklıkla karşımıza çıkıyor. Emekliliğe geçişi, yeni kütüphanesini yerleştirmesi, lise yıllarında tuttuğu günlüğünden samimi satırlar… Sobacılar Sokağı’ndaki bir dükkânda, alın terinin kutsallığını hissettiren yaşlı usta; halı dokuyan kızlar ve saf insaniyete duyduğumuz özlemi derinden hissettiren birçok başka anekdot...
Ama sadece özlediklerimiz değil, sabır taşımızı çatlatanlar ve cingözlükleriyle bizi bezdirenler de bu denemelerde yerini alıyor. Sonraki bölümlerdeyse Bekiroğlu, edebiyat, minyatür, soyut resim, uygarlık ve insanlık tarihi üzerine etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor bizi. İkaros’un düşüşünden Platon’un mağarasına uzanan bu değiniler, içeriği son derece zenginleştiriyor.
(NOT: “Mihrican Fırtınası” ifadesinin sözlük anlamı, genellikle denizcilik ve halk arasında kullanılan bir terim olarak geçer. Belirli bir mevsimde sıkça görülen şiddetli rüzgârlar için kullanılan bu isim, özellikle Eylül ayının sonlarında, ani ve şiddetli yağışlarla birlikte esen rüzgârları tarif eder.)
KİTABIN İLK CÜMLESİ: “Bugünü gördürene, bu yaşa erdirene hamd olsun. Küfran-ı nimet mizacım değil, devlet ü ikballe geçen bu ömrü verenin, kaderi yazanın, kazayı gerçekleştirenin şanı gönüllerde daim olsun. Ama içimden bir Mihrican fırtınasıdır kopuyor, ben emekli oluyorum.”
Mihrican Fırtınası
Nazan Bekiroğlu
Timaş Yayınları
249 sayfa
Yepyeni bir sesle Rilke!
Rainer Maria Rilke, modern edebiyatın en derin ve etkileyici şairlerinden biri olarak, eserleri kadar hayatı boyunca sürdürdüğü entelektüel ve ruhsal yolculuğuyla da benzersiz bir yere sahiptir. Şiir denince dünya edebiyatında ilk akla gelen isimlerden olan Rilke’nin başyapıtı iki eseri, "Duino Ağıtları" ve "Malte Laurids Brigge’nin Notları"nı anıp sözü Cem Yavuz’un Türkçeye kazandırdığı yeni kitaba getirmek istiyorum.
Geçtiğimiz aylarda, "Duino Ağıtları" Cem Yavuz’un özenli çevirisi ve notlarıyla okurlarla buluşmuştu. Şimdi ise Hiç Uğruna Bir Nefes adıyla Rilke’nin bütün şiirlerinden yeni bir seçki edebiyatseverlere sunuluyor. Bu eser, hem Rilke’yi yeniden keşetmek isteyenler hem de onu ilk kez tanıyacak olanlar için zengin bir kapı aralıyor.
Hiç Uğruna Bir Nefes, Rilke’nin Türkçedeki yankısını yeni bir boyuta taşıyan, Cem Yavuz’un titiz çalışmasıyla hayata geçen özel bir eser. Yavuz, şiirleri yalnızca çevirmekle kalmamış; zengin açıklamalar, yorumlar ve notlarla okuyucuları Rilke’nin dünyasına eşsiz bir pencere açmış. Bu titiz çalışma, metinlerin tarihsel, kültürel ve felsefi bağlamlarını kavramaya büyük katkı sağlıyor.
Rilke’nin şiirlerinde merkezi bir yer tutan "seyir halinde oluş" felsefesi, Hiç Uğruna Bir Nefes aracılığıyla okuyucuya daha yakın hale geliyor. Bu özenli seçki, Rilke’yi yalnızca bir şair olarak değil, modern edebiyatın anlam katmanlarını biçimlendiren bir düşünür olarak da yeniden tanıtıyor.
KİTABIN İLK ŞİİRİ:
Gece Düşünceleri
Biliyor muyum acaba, başıma ne gelecek?
Kokular duman duman havada
ve tunç karası saplarda
heba olmuş bir cırcırböceği şarkısı.
Benim de ruhumda çın çın ötüyor
bir tını derinden, mahzun-sevecen, -
öyle duyar herhalde ateşler içinde bir çocuk,
ölü annesini şarkı söylerken.
Hiç Uğruna Bir Nefes
Rainer Maria Rilke
Türkçesi: Cem Yavuz
Everest Yayınları
600 sayfa
Dalga Boyu: Zamanın kıyıcılığında bir öykü evreni
“Bir şeye geç kalmışım da o gecikmeyi, neye geç kaldığımı anlamak için, gölgemin yanında heykelleşerek gidereceğimi sanıyorum.”
Murat Yalçın, yedi yıllık bir aranın ardından “Dalga Boyu” ile okurlarını selamlıyor. Yazarın otuz beş yıla yayılan öykü serüveninin izlerini taşıyan bu yedinci kitabı, hem dil işçiliği hem de kurgusal derinliğiyle dikkat çekiyor. 123 sayfalık kitapta yer alan 21 öykü, Yalçın’ın kelimelerle kurduğu güçlü bağı ve anlatı ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
“Dalga Boyu”, gölgelerin düşlerine dalan ve sözcüklerin yankılarına kulak veren bir öykü evreni sunuyor. Kitap boyunca, anlatıcılar tıpkı bir kaleydoskopun içindeki renk cümbüşü gibi, rüya ile gerçeğin iç içe geçtiği bir şehirde dolaşıyor. Şehrin geçmişine ve bugününe aynı anda dokunabilen bu öykülerde, karakterler yaşamın güzelliğiyle ölümün kaçınılmaz ağırlığı ve zamanın kıyıcılığı arasında bir denge bulma çabası içinde. Bazen bir anıya, bazen bir bakışa odaklanan anlatılar, dilin şiire uğramadan geçmediği bir estetik derinlik sunuyor. Yalçın’ın metinleri, okurla sessiz bir diyalog kuruyor; her öykü bittiğinde yankısı uzun süre hissedilmeye devam ediyor.
KİTABIN İLK CÜMLESİ:
“Nare de moloz oldu. Sessiz sedasız hem. Dolapdereli hurdacılar dadandı önce. Kapıdaki belediye mührüne rağmen ahşabı metali yağmalandı.”
Dalga Boyu
Murat Yalçın
YKY
123 sayfa
Fernando Pessoa’yı tanımaya giriş
Fernando Pessoa, Portekiz edebiyatının dehası, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda yirminci yüzyılın en etkileyici edebi figürlerinden biridir. Şair, yazar, edebiyat eleştirmeni, çevirmen ve yayıncı kimlikleriyle Pessoa, Portekiz dilinin sınırlarını aşarak İngilizce ve Fransızca da yazmış, bu dillerden çeviriler yapmıştır. Ancak onu benzersiz kılan, sadece üretkenliği değil, yarattığı edebi evrenin karmaşıklığı ve derinliğidir. Pessoa, hem kendi adıyla hem de heteronimler adını verdiği yüz otuzdan fazla farklı kimlikle eserler vermiştir. Pessoa, heteronimlerini birer mahlas olarak görmeyi reddetmiş, onları bağımsız düşünce dünyalarıyla birer dışkimlik olarak tanımlamıştır. Her biri, Pessoa’nın kimlik, insan doğası ve edebi yaratıcılık konusundaki derin sorgulamalarının birer parçasıdır.
Bu figürler, Pessoa’nın sadece kaleminin değil, hayatının birer uzantısıdır. Her biri kendine özgü bir biyografi, felsefe, estetik ve dünya görüşüyle şekillenmiştir. Alberto Caeiro, Ricardo Reis ve Álvaro de Campos, bu dışkimliklerin en önde gelenleridir
Alberto Caeiro'nun pastoral saflığı, Ricardo Reis'in düşünsel derinliği ve Álvaro de Campos'un modernist çalkantıları, Pessoa'nın ruhunun çok yönlü yansımalarıdır. Pessoa’nın bu dışkimliklerle kurduğu edebi evren, kimlik ve insan ruhunun sonsuz katmanlarını sorgular.
Pessoa: Personæ, Selahattin Özpalabıyıklar'ın özenli çevirisiyle, okurları Pessoa’nın yarattığı benzersiz dünyaya davet ediyor. Kimlik ve yaratıcılığın bu çok boyutlu âlemine adım atmak isteyenler için kılavuz niteliğinde bir eser.
Pessoa : Personæ (Şiir, Öykü, Mektup)
Fernando Pessoa
Hazırlayan ve Çeviren: Selahattin Özpalabıyıklar
Akademim Yayıncılık
212 sayfa
Mobius: Zamanda felsefi bir yolculuk
Adam Fawer, dünya çapında büyük bir hayran kitlesi kazandığı Olasılıksız ve Empati gibi eserlerinin ardından, bilim kurguyu polisiye gerilimle harmanlayan yeni romanı Mobius ile okurlarla buluşuyor. Zaman yolculuğu temasını merkezine alan bu roman, kader, özgür irade, etik ve aşk gibi evrensel konuları sorgularken, hızlı temposuyla okurları soluksuz bir maceraya davet ediyor.
Romanın kahramanı Caleb, mükemmel bir hayat sürerken beklenmedik bir dizi olay sonucu her şeyini kaybeder. Umutsuzluğun eşiğinde, Andy ve Rowan adında iki girişimcinin geliştirdiği zaman yolculuğu teknolojisiyle tanışır. Bu teknoloji, Caleb’e geçmişine dönerek hatalarını düzeltme şansı sunar. Ancak bu fırsat, beraberinde karmaşık etik soruları ve beklenmedik sonuçları da getirir. Geçmişe yapılan her müdahalenin bugüne yansıyan etkileri, Caleb’i tahmin ettiğinden çok daha derin bir hesaplaşmaya sürükler.
Mobius, yalnızca bir bilim kurgu romanı değil, aynı zamanda felsefi bir yolculuk. Adam Fawer, geçmiş, gelecek ve şimdi arasındaki ince çizgide yürürken, okurlarını da “Hayatımızda bizi değiştiren gerçek anlar nelerdir?” sorusuyla baş başa bırakıyor.
KİTABIN İLK CÜMLESİ: “Hepimizin hayatında, sonrasında hiçbir şeyin aynı kalmadığı, dünyamızı ikiye ayıran en az bir an vardır. O an, ilk bakışta muhtemelen önemli görünür. Ama değildir. Önemli olan daha önce gelir. Ben Ayırıcı diyorum ona, diğerlerini deviren ilk domino taşı.”
Mobius
Adam Fawer
Çeviren: Algan Sezgintüredi
APRIL Yayıncılık
520 sayfa