'Her şiirin bittikten sonraki ilk 10 dakikası çok keyifli'

Şair Oğulcan Kütük'le yeni şiir kitabı Dimdik Bakma Rehberi üzerine söyleştik. Şiiri ve hayatı konuştuk: "Yazı çizi ve kelimelerle uğraştığım bir işim yok, sürekli matematik ve kimya ile uğraşıyorum. İyi ki yok çünkü eve dönüp şiire kaçmak çok zevkli. Bu kitabın yarısını neredeyse gece mesailerinde veya sabah işe gitmeden önce bir-iki saat erken uyanıp yazdım."

'Her şiirin bittikten sonraki ilk 10 dakikası çok keyifli'

RÖPORTAJ: MURAT TOKAY

Oğulcan Kütük’ü “genç şair” olarak anabiliriz sanırım; 1985 doğumlu. Şiir okurlarının yakından tanıdığı bir isim… İyi şiirler yazıyor, güçlü dizeler söylüyor. İlk iki kitabı Ecza Kışı ve Oğlan Çıkmazı ile dikkat çeken Oğulcan, son kitabı Dimdik Bakma Rehberi (Everest Yayınları) ile daha derin, daha kişisel bir alana adım atıyor. Bu kitaptaki şiirler, onun içsel yolculuğunu ve baba figürüyle olan hesaplaşmasını merkeze alıyor. Kitabın ithafı ise şöyle: “… Bu kitap, bir gün hepten görünmez olmasından korktuğum babam için.” Oğulcan Kütük ile yeni kitabını ve şiiri konuştuk.

İlk iki kitabındaki şiirlerle karşılaştırdığımda Dimdik Bakma Rehberi daha kişisel bir kitap. “Baba” ve “ölüm”ün gölgesinde yazılmış şiirlerden oluşuyor. Bir bütün halinde… Dimdik Bakma Rehberi’ne bir hesaplaşma kitabı diyebilir miyiz?

Diyebiliriz. İçeri açıldım bu defa. Kitaba başlarken seçtiğim bir şey değildi ama zaten şiir kitabı da seçilerek çatılmıyor pek. İnsanın şiir durakları oluyor, bu defa bu durağa uğramam gerekiyordu sanırım. 

 Oğulcan, aynı zamanda kendiyle mi hesaplaşıyor, yaşadıklarıyla, hayatla?

 Hem kendimle hem ev içindeki erk’le… Babayla olduğu kadar baba figürüyle de. Hem hesaplaştım hem cebelleştim. 

Edebiyatın özelde de şiirin okur açısından bir “terapi” işlevi de var. Acınıza dil olur, dünya ağrısını hafifletir, elinizden tutar. Yazan açısından da bu öyle midir?

Kiminde farklı işler belki, şiir bazen sağaltıyor beni, bazen kışkırtıyor, bazen sırtımı sıvazlıyor. Benim odağımı toplayabildiğim nadir alanlardan biri. Bu yüzden çok seviyorum yazmayı da okumayı da. 

Bu kitap sana bu hafifliği yaşattı mı? Ya da şiirinden bir dizeyle sorayım: “Sevindim, dünyadaki işim bitti böylece” nasıl bir his?

Her şiirin bittikten sonraki ilk 10 dakikası çok kıymetli, çok keyiflidir. Dosyamı teslim ettiğimde akşam da böyle olmuştu. O gece kot pantolonla koltukta uyuyakalmışım hahah.

Turgut Uyar'la tanışmayı çok isterdim

Terapi meselesiyle ilgili bir sorum daha olacak. Bazen işler zorlaştığında, döne döne okuduğumuz şiirler, şairler vardır. Senin içinde sana hep iyi gelen şiirler var mı? Hangi şiir, hangi şair?

Turgut Uyar, Turgut Uyar, Turgut Uyar. Ben onun şiirde kurduğu dünyanın bir ucu bucağı olduğuna inanmıyorum. Şiir kurduğu andaki aklı çok keskin, tanışmayı çok isterdim. “Elif gibi, Alfa gibi, Mega gibi bir şeydin” diyor bir şiirinde, kendisini de böyle tanımlamalıyız. 

 Bir şiir hayatımıza nasıl yardımcı olur?

Pek yardımcı olmayabiliyor çoğu zaman şiir. Hatta yer yer tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Olacağı yok da, tut ki önemli bir karar eşiğinde aklımıza sevdiğimiz dizeleri getirip de lüzumundan fazla duygusal davranıp peşinden gidersek vay halimize. 

Kitaba yeniden dönecek olursak, Dimdik Bakma Rehberi isminin arkasındaki anlamı biraz açabilir misin? Bir meydan okuma var, bir isyan… Aynı zamanda bir rehberlik… Kitaba ad koyma hikâyesini merak ediyorum?

Kitabın adı “Hepsi Geçti” olacaktı ama sonra meşhur bir şarkının adını işaret edeceğinden vazgeçtim. “Dimdik Bakma Rehberi” başlıklı şiir bu dosya toplamını karşılıyor. O kadar çok şiirde bakmak ve görmekle ilgili yazmışım ki. Öfke de barındırıyor hem. Bir rehberse bu önce bana rehber sanırım.

Kitaptaki şiirlerin yarısını neredeyse gece mesailerinde yazdım

Dimdik Bakma Rehberi’nde şiirsel bir üslup olarak belirginleşen "diklik" sizin için ne ifade ediyor? Acı ve kayıpla baş etmenin, hayatın sert gerçekleriyle yüzleşmenin bir yolu mu?

Dediğim gibi oradaki diklik yastan çok öfkeyle alakalı. Öfkenin yastan daha güçlü bir duygu olduğuna inanıyorum ben.

Oğulcan, şiirden fazla uzaklaşmadan biraz da senden konuşalım. Hap sorular soracağım. Seni sosyal medyada ilaçlar, tüpler arasında görüyorum. Şair laboratuvarda mı? Sigara dumanı eşliğinde uzaklara bakan şair imgesinden taşıyorsun:))

Bir ilaç şirketinde analistim. Üç yıldır işim bu. Üniversitede okurken arkadaşlarla kendi aramızda girmeyi hayal ettiğimiz şirkete girdim. İyi ki dökümanla, dolayısıyla yazı çizi ve kelimelerle uğraştığım bir işim yok, sürekli matematik ve kimya ile uğraşıyorum. İyi ki yok çünkü eve dönüp şiire kaçmak çok zevkli. Bu kitabın yarısını neredeyse gece mesailerinde veya sabah işe gitmeden önce bir-iki saat erken uyanıp yazdım. 

Aynı zamanda teknolojiyi ve sosyal medyayı çok iyi kullanıyorsun. MIXŞİİR diye bir Podcast sayfan var. Şairlerle birlikte şiirler okuyorsun. Bu canlılık, hareketlilik sana ve şiirine ne kattı?

Şiirlerin arkasına fon diye ekledikleri gıy gıy keman sesi beni irrite ettiğinden öyle bir şey yaptım üç yıl evvel. Şair kadınlarla yaptığımız bir şiir düetiydi. Sonra işe güce dalınca bıraktım ama hâlâ uyurken açıp dinlediğini söyleyen arkadaşlarım oluyor, çok seviniyorum. Bana çok güzel dostluklar kattı o uğraş.

Şiirle olan ilişkiniz nasıl başladı? Şiiri, bir yazınsal tür olarak mı, yoksa bir düşünme ve var olma biçimi olarak mı görüyorsun?

Şiiri en başından beri yalnızca yazınsal bir tür olarak gördüm. Aslolanın hep metin olduğunu düşündüm. O yüzden öyküden çok ayırmam şiiri düşünsel olarak da. Şiire ilgim tam olarak ne zaman başladı kestiremiyorum fakat çok fazla albüm alıp dinliyordum. Annemin kasetleriyle merak salıp disc’lerle devam ettim. Kartonetlerdeki şarkı sözlerini uzun uzun okuduğumu hatırlıyorum. Oralarda bi’şey oldu. 

Günümüzde şiir, genellikle dijital platformlar üzerinden hızla yayılıyor. Teknoloji ve dijital araçlar şiir yazım sürecini etkiliyor mu?

Şiir yaratımına ekstra bir katkısı yok. Ben dijitalde yayımlamayı seviyorum. Dün bir şair arkadaş “şiirlerim o kadar geç yayımlanıyor ki artık yazdığım kişiye âşık olmuyorum” diye bir tweet atmış. O kadar güldüm ki. Matbudan dijitali ayıran temel şeylerden biri elbette hızı. Ben yine de dijital ve matbuyu eşit tutarak yayımlamaya çalışıyorum şiirlerimi. 

Teknolojik gelişmeler, yapay zekâ ve dijital şiir yazımı gibi konulara nasıl yaklaşıyorsun? Yeni kavramlar ortaya çıktı. Şiir yazan yapay zekâların ortaya çıkması şiiri nasıl etkileyecek sence?

Yapay zekâ dili esnetemez. Ya da henüz esnetemez sanırım. Ona bir konu verip şiir yazmasını istedim ama epey fırın ekmek yemesi gerekecek sanırım, çok kötü bir şiir üretti. 

Şiirin takibi çok az, magazini yok, tirajı düşük!

Acayip bir çağda yaşıyoruz. “Yapay zekâ”, “Deep fake”, “Post truth”… Şiir, günümüzde hâlâ güçlü bir ifade aracı olarak varlığını sürdürebilecek mi, yoksa daha popüler ve anlık formlar mı ön plana çıkacak?

Şiirin herkes için güçlü bir ifade aracı olduğunu sanmıyorum ben. Hiçbir zaman değildi. Zamanında kitleler hareketlendirmiş üç ya da beş tane şiir var Türkiye’de. Takibi çok az, magazini yok, tirajı düşük. Ben kendimi ifade etmek için yazıyorum, benim için güçlü. Haydi benim şiir yazan arkadaşım için de güçlü, onu okuyan bir avuç şiir okuru için de güçlü ama o kadar. Yine de zaman ne gösterir.

Bu ara kimleri okuyorsun?

Selçuk Baran’ın günlüklerine başladım. 

Son zamanlarda okuyup da ezberine yerleşmiş bir dize var mı? Paylaşabilir misin?

“insan ölünce çıkarıyorlar mıydı içinde büyüyen demiri” Emre Söylemez

Sevgili Oğulcan, son soru: “Hepsi Geçti” mi?

Şimdilik.

KİTAPTAN BİR ŞİİR


Yüzüme Bakarken Aldığın Şekli Koru

"insan ses çıkarmak için âşık olur/ben buna inanırım"

                                                   Ahmet Güntan

akşamları yüzünden geçen rüyaları
unuttuğun için sabahları
iyi sabahları yani – gri sabahları
bir heykelin tozunu alır gibi yavaş yavaş
bir düzlük seçerken kendin için
her şeye benzediğin için sabah
hiçbir şeye benzemediğin için akşamları

beni bu taşlara benzemekten koru
yüzüme bakarken aldığın şekli koru
içimdeki heykel yüksek bir yerden düştü
öyle çok düştü ki unuttu porselen olduğunu

düşerken şekillenen her şey gibi
bir heykele damar olmak için hamurken daha
elim, şimdi senin içinde, işte dünya
dünya
acı bir suyla yoğrulan kalbin
bir yenilgiyle atmaya başladığında

bir şey olur artık
hiç beklenmeyen bir ölümle iki çocuk arasında
biraz ter ve iki gövde arasında bir şey olur
benim altımda geceleri, altımla üstüm arasında
taşmakla durmak, yapmakla yıkmak
allah'ın tokadıyla avucunun içi arasında senin
bir şey düzelir

seni bilirim ve bilmek katılaşır artık
bir kardinal ölür, bir kilise çöker, sen gelirsin
bir evlat kanı gibi durur dünyada senin yaradılışın
senden aldığım kan ülkenin kemiklerinden geçer
senden aldığım kan, heykelle bir dağ arasında
senden aldığım dağ, kanımla bir heykel arasında
ne kaldıysa o çocukla bu bıçak arasında
sanki bir cenazenin ilk gecesi bitti ve ben

göğsüne bırakıldım galiba

Dimdik Bakma Rehberi (Sayfa 19)