İstanbul’un EN RENKLİ semti BALAT
Rum, Ermeni ve Yahudiler’in Türkler’le barış ve huzur içinde yaşadığı bu semt, çok sesliliği ve çok kültürlülüğüyle İstanbul’un en güzel renklerindendi. Balat’ın renkli sokakları, son yıllarda sinema ve dizi sektörünün yanı sıra sosyal medya çılgınlarının doğal bir platosu gibi. Ama Balat, bunlardan çok daha fazlası...
YAZI: MURAT CEM
muratcem@6nmagazine.com
FOTOĞRAFLAR: BURAK BÜRKÜK
Balat günümüzde “renkli” sıfatını boyalı evleri ve merdivenlerinden alsa da daha dün diyebileceğimiz bir tarihe kadar renkliliğini mahalle sakinlerinin çeşitliliğine borçluydu. Osmanlı’nın başkentinin kadim sakinleri olan Rum, Ermeni ve Yahudiler’in Türkler’le barış ve huzur içinde yaşadığı bu semt, çok sesliliği ve çok kültürlülüğüyle İstanbul’un en güzel renklerindendi. Bugün maalesef o kültür mozaiğinden söz edemiyoruz.
Son yıllarda sinema ve dizi sektörünün doğal bir “plato”, sosyal medya çılgınlığının da bir “fotoğraf” malzemesi olarak gördüğü Balat’ın bir dekordan çok daha fazlası olduğunu bu yazıda anlatmaya çalışacağız.
Balat derken aslında birbirine bitişik, yürüyüş mesafesindeki iki ayrı semtten söz ediyoruz: Balat ve Fener. Adres kayıtlarında ise bu iki semtin belirli kısımlarının dahil edildiği yerleşim Balat Mahallesi olarak geçiyor.
Balat’ın sokaklarına dalmadan önce tarihte kısa bir gezintiye çıkacağız.
Tarihi yarımada sınırlarındaki Balat, Haliç’in güney kıyısında Ayvansaray ve Fener semtleri arasında yer alıyor. Balat adını “saray” anlamına gelen Yunanca “Palation” kelimesinin evrilmiş bir formundan alıyor. Semte Balat ismi, Türk döneminde verildi. Fetih’ten sonra da bölgeye “Balat Kapısı” denmeye başlandı.
Balat, Bizans döneminde önemli bir bölgeydi. Çünkü Bizans’ın son imparatorluk konutu olan Blakhernai Sarayı, bu bölgede yer alıyordu. Saraya Haliç üzerinden deniz yoluyla ulaşmak isteyen Bizans imparatorları, kent surlarının içine Balat Kapısı’ndan geçerek girebiliyorlardı.
Balat’ta Yahudiler, Fener’de Rumlar
Balat, 1950’li yıllara kadar tipik bir Yahudi semtiydi. Hasköy, Galata, Ortaköy, Kuzguncuk Musevilerin yoğunluklu olarak yaşadıkları diğer semtlerdi. Balat’ın Yahudi mahallesine dönüşmesinin tarihi İstanbul’un fethiyle başlıyor. Fatih, Makedonya’dan gelen 100 kişilik bir Yahudi topluluğunu Balat’ta var olan sinagoglar sebebiyle buraya yerleştiriyor. 1492-1497 yılları arasında İspanya ve Portekiz’den göç eden bazı Yahudiler de Balat’ta iskan ediliyor.
Fener’de ise ağırlıklı olarak Rumlar yaşıyor. 1600’lü yıllardan itibaren Patrikhane’nin buraya taşınmasıyla Rum Ortodoks cemaatinin dini merkezliğini üstlenmiş Fener. Dolayısıyla özellikle sarayda önemli görevlerde bulunan Rumlar’ın rağbet ettiği bir semt haline gelmiş. Nüfuzlu kimseler zamanla Fener’i terk etse de 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda da Rum nüfusun çoğunlukta olduğu bir yer.
Balat, her ne kadar bir Yahudi semti olarak bilinse de Fener’in aksine kozmopolit bir yapıya sahip olmuş geçmişte. 19’uncu yüzyıl ortalarında, İstanbul mahallelerini anlatan Hagop Baronyan, “İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti” kitabında Balat’ta 603 hane Ermeni’den bahsediyor. -O tarihlerdeki Balat’ı çamurlu, harabe, sefil olarak tanımlıyor- Demir Kilise etrafında ise yoğunluklu olarak Bulgarlar’ın yaşadığı kayıtlarda geçiyor.
Bu çok dilli toplulukların inşa ettiği yapılardan günümüze ulaşanların çoğu dini mabetler. Balat ve Fener gibi küçük bir alanı kaplayan bir yerleşimde çok sayıda sinagog ve kilise yer alıyor. Sinagoglardan sadece dördü; Ahrida, Yanbol, İstipol ve Çana sinagogları ibadete açık. Kiliselerden ise Bulgar Stevi Stefan Kilisesi ve Fener Rum Patrikhanesi’yle aynı avluda yer alan Aya Yorgi Kilisesi en dikkat çekenleri.
Sadece Rumlar ve Yahudilere ait mabetler yok Balat’ta. İstanbul’un fethiyle birlikte zaman içerisinde Müslümanlar da bölgeye yerleştirilmiş. Bununla birlikte Türk dönemine ait yapılar da semti süslemeye başlamış.; Mimar Sinan’ın eseri Ferruh Kethüda Camii, Hoca Kasım Gürani Mescidi, Molla Aşkı Mescidi, Çarşı Hamamı ve Tahta Minare Hamamı bunlardan birkaçı.
Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olayları
1942’de çıkarılan Varlık Vergisi’nin yıkıcı etkileri 1948 yılında kurulan İsrail’e göçü başlatır. Travmatik 6-7 Eylül 1955 olayları sonrasında ise Fener’den Rumlar, Balat’tan da Yahudiler evlerinden ve mahallerinden ayrılmak zorunda kalır. “Balat iskelesinden gözyaşları içinde motor dolusu insanların” ayrıldığı Balat’la ilgili kaynaklarda geçer. (Konuyla ilgili Hüseyin Movit’in Balat’ın İnsanları kitabına göz atılabilir.)
1950’li yıllardan itibaren Balat’a Karadeniz’den göç dalgası başlamış, özellikle Kastamonulular bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bölgenin son yıllardaki demografisine baktığımızda Rize, Sinop ve Trabzon’dan da göç aldığını görürüz. Pazar günleri Balat’ta Kastamonu Pazarı kuruluyor. Fırıncı, lokantacı gibi esnafın çoğu da Karadenizli.
Balat’la ilgili tarihteki gezimize bir virgül koyup yüzümüzü Balat’ın cumbalı evlerine ve Arnavut kaldırımlarına çeviriyoruz. Bugün özellikle hafta sonları insanların akın akın geldiği fotoğraf çekmek için adeta yarıştığı Balat, 1990’lı yılların sonuna kadar dışarıdan insanların girmeye çekindiği fakir, harabe bir semtti. 2000’li yılların başında UNESCO, Avrupa Birliği ve yerel yönetimler işbirliğiyle bölgede restorasyon ve yenileme faaliyetleri başladı. Çok sayıda ev ve dükkan elden geçirildi. Balat’a turistik ve fotojenik ilgiyle birlikte bu faaliyetlerin bugün de sürdüğünü belirtelim.- Fatih Belediyesi Balat’taki 350 binanın dış cephelerini yenileme kararı alındı. 250 ev tamamlandı.-
Bugün insanları Balat’a çeken tarihi evlerin oluşturduğu doku büyük yangınlar sonucu 19’uncu yüzyılda şekillenmiş. Osmanlı tipi evlere benzemeyen bu yapılar genellikle 2-3 katlı, dar ön yüzlü, cumbalı ve içeriden merdivenli. Dışarıdan bakıldığında en belirgin özelliklerinden biri de kırmızı harman tuğla ile kaplı duvarları. Yığma kagir yapılar şeklinde tasarlanmış bu evlerin tavan ve taban kısımları da ahşap malzemeden yapılma. Ayrıca yer çinisi kullanılarak estetik bir görüntü oluşturulmuş. Çoğu 40-50 metrekarelik alanlardan oluşuyor. Bu evlerin giriş katında mutfak yer alırken yaşam alanları üst katlarda bulunuyor.
Balat’ın yeniden keşfi
Balat’ın yeniden keşfedilmesinde restorasyon faaliyetleri büyük rol oynasa da antikacıların burada yoğunlaşması bir milat başlatıyor. 2010 yılından itibaren de yeni nesil kafelerin açılması -bu sayı 50’ye yakın- ve televizyon dizileri semti popüler kılıyor. 2004-2007 yıllarında Cennet Mahallesi dizisine ev sahipliği yapan Kazancı Selim Sokak’ın bugün bile Balat’ı gezmeye gelenlerin uğrak yerlerinden biri olduğunu belirtelim. (Sokak Google haritalarda Cennet Mahallesi’nin Çekildiği Sokak, Pembenin Evi olarak işaretli) Aynı şekilde televizyonda çok izlenen Çukur dizisinin de son yıllardaki Balat’a yönelik turistik ilgide payı büyük.
Balat’ın yeniden keşfiyle birlikte demografisi de değişti. Ressam, yönetmen, gazeteci, sanatçı, fotoğrafçı gibi meslek gruplarına sahip insanlar bölgeye yerleşmeye başladı. Sanat atölyeleri, mimarlık ofisleri açıldı. Kiraların yükselmesiyle birlikte mahallenin sakinleri daha arka sokaklara ve mahallelere taşındı. Bugün restorasyon bekleyen çok sayıda evin varlığı da dikkat çekiyor.
Balat’ın merkezi iki ana caddeden oluşuyor. Bunlar Yıldırım ve Vodina Caddeleri. Bir ucu Fener’e diğer ucu Balat’a çıkan bu iki cadde yerli yabancı turist yoğunluğunun yaşandığı bölge. İki cadde boyunca kafeler, hediyelik eşya dükkanları, fırınlar, antikacılar yer alıyor.
BALAT’TA GEZİLECEK YERLER
Eğer aracınızla gelmeyecekseniz -Park sorunu yaşayacağınız için toplu ulaşımı kullanmak en iyi seçim gibi görünüyor- Eminönü’nden Eyüp’e giden bütün otobüsler Balat ve Fener’den geçiyor. Kadıköy ve Üsküdar’dan Fener’e vapurlarla gelmek de mümkün. Unkapanı-Alibeyköy tramvay hattı da bir diğer seçenek. Metrobüsün Ayvansaray durağı da Balat’a 15 dakika yürüme mesafesinde. Balat’ı gezmek için tüm gününüzü ayırmanız gerekiyor. Bir günün de yetmeyeceğini belirtip kimi noktaları işaretleyelim. Çünkü Balat’ı büsbütün anlatmak bu yazının sınırlarını da aşıyor. Balat'ta gezilmesi gereken yerleri kısaca derledik.
Demir Kilise
Balat’ı gezmeye Fener tarafından başlayacaksanız caddeye inmeden hemen sahille surlar arasındaki yolun bitişiğinde yer alan Sveti Stefan Kilisesi ilk durağınız olabilir. Bulgar Kilisesi ve Demir Kilise adıyla da biliniyor. Avusturya'nın başkenti Viyana’da hazırlanan döküm ve metal aksamları gemilere yüklenerek Tuna Nehri ve Boğazlar yoluyla Balat’a getirilen ve Haliç’in kıyısına monte edilen Demir Kilise, dünyanın ilk prefabrik yapıları arasında yer alıyor. 500 ton demir kullanılarak 1892-1896 yıllarında haç şeklinde inşa edilen kilise, yerli ve yabancı turistlerin yanı sıra tarih, kültür ve tasarım meraklılarının da ilgisini çekiyor. Zengin süslemeli kilise, üç kubbeli haç biçimli bir bazilikadır. Kilise haftanın her günü saat 18.00’e kadar ziyarete açık.
Aya Yorgi Patrikhane Kilisesi
Demir Kilise’yi gezip Fener’e giriş yaptığınızda İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi ve aynı avluda yer alan Aya Yorgi Kilisesi sizi karşılıyor. 1614’te inşa edilen kilisede kutsal emanetler de yer alıyor. Birçok Ortodoks kilisesinin ana kilisesi olması nedeniyle Patrikhane’nin Hristiyan Ortodoks dünyasında özel bir yeri bulunuyor. Kilise sabah 8.30 ile 16.00 arasında halka açık.
Maraşlı Rum İlkokulu
Fener Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu sokağın yaklaşık 100 metre ilerisinde eski Yunan tapınaklarını andıran dört sütunlu girişiyle dikkat çeken yapı bir ilkokul: Maraşlı Rum İlkokulu. 1901’de eğitime başlayan okul öğrencisi olmadığı için günümüzde kapalı. Bina şimdilerde restore ediliyor.
Kırmızı Mektep/ İstanbul Fener Rum Lisesi ve İlkokulu
Yıllarca Patrikhane’yle karıştırılan bu yapı İstanbul Fener Rum Lisesi ve İlkokulu. 1881 yılında mimar Pericles Demades tarafından Fransa’dan ithal edilmiş malzemeler kullanılarak inşa edilen bu devasa kırmızı tuğla bina, zaman zaman “Kırmızı Kale” olarak da isimlendirilmiş. Halk arasında “Kırmızı Mektep” adıyla da biliniyor. Balat’ın en meşhur iki yokuşundan biri olan Sancaktar’ı çıkarak bu ihtişamlı yapıyı dışardan görme şansına erişiyorsunuz. Okulun içini gezmek mümkün değil. Yılda bir gün halka açılıyor. O günlerde de büyük izdiham yaşanıyor. MEB’e bağlı okulun 58 öğrencisi var.
Renkli Merdivenler
Fener Rum okulunu görüp aşağıya doğru inmeye başladığınızda yolun sonunda “renkli merdivenleri” göreceksiniz. Beş yıl öncesine kadar bu merdivenler renkli değildi. Instagram’ın meşhur ettiği renkli merdivenlerde İncir Ağacı Kahvesi de bulunuyor. Kahvenin hemen bitişiğinde Dimitri Kantemir müzesi var. Dimitri Kantemir, 1673-1723 yılları arasında yaşamış bir Moldova prensi, yazar ve müzisyendir. Türk müziğine de büyük katkıları olan Dimitri’nin yaşadığı ev müzeye dönüştürülmüş.Ev ziyarete açık değil. Müzeden çok kafe olarak işlev görüyor.
Yıldırım Caddesi
Yıldırım Caddesi, Fener’in surlara bitişik bölümünde yer alıyor. Balat’ın en meşhur kafelerinden Naftalin bu sokağın başında. Vintage görünümündeki bu kafe el örgüsü masa örtüleri, masadan kalkmayan kedileri, objelerle süslü duvarlarıyla başka bir zamana aitmiş gibi duruyor. Bu kafenin hemen karşısında İstanbul Kamera Müzesi var. Kafe ve lokanta olarak da hizmet veriyor. Teras katında muhteşem bir Haliç manzarası sunuyor. Sağlı sollu konsept kafelerin birinde oturup kahvenizi yudumlayıp nefeslenebilirsiniz. Caddenin Balat tarafında sizi daha çok antikacılar, rengarenk cumbalı Rum evleri karşılıyor. Balat’ın tek sahafının da bu cadde üzerinde olduğunu belirtelim.
Vodina Caddesi
Yıldırım Caddesi’nin paralelinde yer alan Vodina Caddesi, sizi Balat’ın merkezine götürecek. Caddenin başında Kaffa Miro yer alıyor. Üç katlı tarihi bina aynı zamanda sergi alanı olarak kullanılıyor. Sosyal medyada dansıyla meşhur olan “Kozmik Dede”nin turistik eşya satan dükkânı bu cadde üzerinde. Cadde boyunca Fener ve Balat’a karakteristik özelliğini veren binalar sıralanıyor. Caddenin Balat tarafına geçmeden mutlaka uğramanız gereken bir mekandan söz edeceğim. Popstel Balat. Asansör olmayan tarihi binanın en üst katı ve terası restorana ayrılmış. Fener Rum Erkek Lisesi’ne Bulgar Kilisesi’ne ve Haliç’e bakan hayranlık uyandıran bir manzarası var. Caddenin devamında sağ tarafta yer alan 1200 Derece Cam Atölyesi de ziyaret edilmesi gereken mekanların başında geliyor. Fetih camilerinden Tahtalı Camii ve Tahta Minare hamamı da bu cadde üzerinde.
Antikacılar
Balat’ın en karakteristik özelliklerinden biri, burada kümelenmiş olan antikacı, mezatçı ve ikinci el eşyalar satan eskicileri. İrili ufaklı yirmiye yakın antikacı Yıldırım ve Vodina Caddeleri üzerinde yer alıyor. Kahve fincanlarından bira bardaklarına, nostaljik radyolardan gramafonlara, resimlerden mumluklara hatta eski arabalara kadar ne ararsanız var bu dükkanlarda. Birçok antika dükkanında haftanın belirli günleri mezat düzenleniyor. Yani açık artırmayla ürün satılıyor. Bu mezatların hayli ilgi gördüğünü söylemeliyim. Alışveriş yapmasanız bile bu mezatları mutlaka görmelisiniz.
HMK Dönence Plak
Vodina Caddesi’nde yer alan HMK Dönence Plak, Balat’a gelenlerin uğramadan geçemediği dükkanlardan. Sahibi Hasan Metin Karaman bir plak koleksiyoneri. Yaklaşık 12 yıldır da plak sektöründe ticari olarak faaliyet gösteriyor. Dekoruyla da dikkat çeken dükkanda gramafonlar, pikaplar, eski 45’likler, plaklar, teyp kasetleri bir nostalji duygusu yaratıyor. Caddeden geçerken pikaptan yükselen müziğe kulak vermemek de neredeyse imkansız. Metin Bey’le tanışıp konuşma şansınız olursa pikabınız yoksa bile elinizde bir plakla dükkandan ayrılmanız büyük olasılık.
Merdivenli Yokuş
Vodina Caddesi’ne 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde Balat’ın en renkli, belki de en çok aranan sokağı yer alıyor. Sancaktar Yokuşu ile birlikte en meşhur ikinci yokuşu: Merdivenli Yokuş. Sıra sıra, renkli cumbalı evler Balat’ta en çok fotoğrafı çekilen yer. 63 merdivenli bu yokuşun başında bir de kafe yer alıyor. Evlerin içini merak edenler bu kafeyi gezebiliyor. Yokuşun solundaki evlerin hepsi UNESCO projesi kapsamında aslına uygun olarak yenilenmiş.
“Renkli Evler”
Balat’tın karakteristik evlerinin en iyi fotoğraflandığı yer Kiremit Caddesi’nde yer alıyor. Cadde üzerinde 100’den fazla bina yer alıyor. “Renkli Evler” adıyla meşhur bu caddedeki evler Fatih Belediyesi’nin de katkılarıyla dış cepheleri yenilendi ve renklendi.
Agora 1890
Meşhur şarkıdaki Agora Meyhanesi’yle ilgisi bulanmasa da Balat’ta bu isimle tarihi bir meyhane yer alıyor. Agora 1890. Yönetmen Ezel Akay’ın da bir dönem ortaklarından olduğu bu meyhane Yıldırım Caddesi’nin sonundaki Çıfıtçı Çarşısı’nda iki tarihi sur arasında yer alıyor. 1890 yılında açılan ve uzun yıllar boyunca meyhane olarak hizmet veren Agora, eski dokusunu koruyarak günümüzde 150-200 kişilik bir işletme olarak hizmet veriyor.
YEME İÇME MEKANLARI
Sakatatla aranız iyiyse İstanbul’un en iyi işkembecilerinden biri sayılan Fetih İşkembe’de yemek molası verebilirsiniz.
Agora Meyhanesi’nin yanında Leblebici Sokak’ta. Hemen bitişiğinde Sevda Gazozcusu var. Sakızdan, çikolatalara, gazozdan, leblebi tozuna 1980’li yıllar konseptiyle oluşturulmuş. Hafta sonları dükkanın önünden kuyruk oluyor.
Balat’ta tarihi bir fırın var. 1873 yılında kurulmuş tarihi fırın olan Evin Unlu Mamülleri’nin gevreklerini mutlaka tatmalısınız.
Balat’ta çok sayıda kafe var ama üçünü anmadan geçmeyelim. Leblebiciler Sokak’ta Mare Mossa’ya uğrayıp değişik aromalı Türk kahvelerini deneyebilirsiniz. Kiremit Caddesi’ndeki renkli evlere çıkarken Velvet Cafe’de soluklanıp kendi seçtiğiniz fincanlarda kahve içebilirsiniz.Balat’ta 200 yıllık tarihi binada hizmet veren İlter’s Coffe, hem Kırmızı Mektep hem de Haliç manzarasıyla dikkat çekiyor. Kafenin çok iyi dekore edildiğini de söylemeliyiz. Kafe, Vodina Caddesi üzerinde yer alıyor.
Balat’a gelmişken buraları da görün
Balat’a kadar gelmişken -vakit ayırabilirseniz- merkezin dışına çıkıp civarını da gezmeyi ihmal etmeyin. Birkaç tavsiyemiz olacak.
- İstanbul’un en güzel seyir teraslarından biri olan Molla Aşki tepesinde kahve ya da çayınızı yudumlayarak kendinizi manzaranın keyfine bırakabilirsiniz. (Tepeye çıkmak için merdiven çıkacağınızı ya da yokuş tırmanacağınızı unutmayın)
- Molla Aşki’ye 100 metrelik mesafede bugün çini müzesi olarak kullanılan Tekfur Sarayı’nı bilet alarak ziyaret edebilirsiniz.
- Balat’ın komşu semti olan Çarşamba’da dolaşmak size ilginç bir deneyim yaşatabilir. Burada sizi eşsiz bir Haliç manzarası sunan Yavuz Selim Camii karşılayacak. Mimar Sinan’ın bu eserini yerinde görüp, Yavuz Selim’in türbesini de ziyaret edebilirsiniz.
- Roman vatandaşlarımızın ağırlıklı olarak yaşadığı, Çukur dizisiyle keşfedilen Ayvansaray’ı adımlayıp fotoğraf çekebilirsiniz.
-Ayvansaray’a gelmişken Meryem Ana Ayazması’nı (Kilisesi) ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Kutsal emanetleri ve ikonaları ile de meşhur olan kilisenin içinde kaynaktan akan şifalı olduğuna inanılan su da var.
- Balat’a Fener tarafından gelirken yol üzerindeki Balat Oyuncak Müzesi’ni (ücretli) gezip çocukluk günlerinize dönebilirsiniz.