Latin Amerika’nın Altın Şehri: El Dorado
Filmlere konu olan El Dorado şehri, tamamen bir efsaneye dayanıyor. Efsanenin doğuşu MS 800’ler. “Altınla kaplı olan” anlamına gelen El Dorado için birbiri ardına efsaneler yaratıldı, herkes bu şehri bulmak için seferber oldu ve uğruna yüzlerce insan öldürüldü. Kayıp şehir hala bulunamadı ancak efsanesi büyümeye devam ediyor.
KERİM ÜLKER
Amerika’nın keşfi, Avrupa için efsanelerin de doğması demekti. Adını Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan kadın savaşçılardan alan Amazon Nehri’nin hikayesini dinlediğimde bu efsanelerin nasıl mitolojiye döndüğünü gördüm. İşte bu mitlerden biri de İspanyol conquistador Gonzalo Jimenez de Quesada’nın Latin Amerika’da duyduğu El Dorado’ydu. “Altınla kaplı olan” anlamına gelen bu efsaneyi İspanyol fatihe anlatan And Dağları’nda yaşayan Muiska yerlileriydi. Efsanenin başlangıcı MS 800’den beri Orta Kolombiya’da yaşayan Muisca halkları tarafından gerçekleştirilen bir törenin hikayesine dayanıyor. Efsanede Muisca yerlileri, dört elementi birleştirince ortaya çıkan malzemenin parlak bir metale dönüşebileceğini ve böylece insanların, doğanın güçlerini kullanarak ilkel olmaktan, üstün olmaya geçebileceklerini düşünüyorlardı.
Bu dönüşümü temsil etmek için, kral olan kişi özel bir törene katılıyordu. Kralın tamamen çıplak olan vücudu, reçineyle kaplanıyor, üzerine küçük bir üfleme borusuyla altın tozu üfleniyordu. Devamında kral bir kayıkla Guatavita Gölü’nun ortasına gelip, güneş en tepedeyken yanında getirdiği hazine ile birlikte, suya dalıyordu. İnsanların hayal gücünü harekete geçiren işte bu altın adam hikayesi idi. Bu hikaye kısa zamanda her yere yayıldı. Artık Avrupa’da, Güney Afrika veya Orta Amerika’da El Dorado isimli çok zengin bir yer olduğu, halkın altın süslemeli elbiseleri konuşulmaya başlanmıştı. O andan itibaren İspanyol istilacılar efsanevi Altın Krallığı bulmak için hiç durmadan araştırmaya başladılar. 1545 yılında Guatavita Gölü’nü titiz bir şekilde araştırmaya başladıklarında, yüklü miktarda altın ve kıymetli taşlar bulacaklarını düşünüyorlardı.
Arkeologlar zümrütlerle dolu 8 küp buldu
1580’den sonra Bogotalı bir tüccar olan Antonio de Sepulveda, 8 bin yerlinin yardımıyla gölün yanına bir tünel kazıp göldeki su seviyesini 20 metre kadar düşürdü. Toprak setin yıkılması girişimin oldukça kanlı bir şekilde sonuçlanmasına neden olduysa da; bulunan bazı objeler ve yumurta büyüklüğünde bir zümrüt, efsanenin daha da büyümesini sağladı. Bulunanlar İspanya kralı II. Felipe’ye gönderildi. Yüzlerce yerli bilmedikleri bir şeyi anlatamadıkları için işkence görüp öldürüldü. Yüzlerce istilacı da hem ormanlarda, hem de And Dağları’nda hiçbir zaman bulamayacakları altın şehri arayıp durdu. Birçokları, açgözlü kralların hayal ettiği hazineleri bulamadan hayatlarını kaybetti. Güney Amerika’nın derinliklerinde gizli bir altın şehir yoktu aslında. Altın, zenginliğin bir sembolü değildi, yalnızca dini bir motif olarak kullanıldı. El Dorado, İspanyolların esrarengiz Muisca kabilesinin altın süslemeli liderine verdiği isimdi. Her ne kadar mitoloji ile efsane arasında sıkışıp bir öykü olsa da El Dorado’nun hikayesi günümüzde hala etkisini sürdürüyor. Örneğin 2011 yılında arkeologlar Kolombiya’da eski bir tapınağın ve bitişiğindeki mezarların içinde metalik figürler ve zümrütlerle dolu 8 seramik kavanoz bulmuştu. Efsaneleşen kayıp Altın Şehir; El Dorado, “ofrendatario” adı verilen bu kavanozları üretiyordu. O dönemde bölgede uygarlık kuran bu halk, metal işçiliğinde ve özellikle altın işlemedeki becerileriyle ünlüydü.
Efsane, Hollywood’a konu oldu
Arkeolog Francisco Correa liderliğindeki bir ekibin başkent Bogota’da yol yapımı öncesinde yürütülen kazılarda bulduğu ofrendatario isimli bu kavanozların içinden çıkan küçük metal figürlerin bazıları yılanları ve başka hayvanları temsil ediyordu. Diğerleri ise başlıklı, asalı ve silahlı insanlara benziyordu. Muiska halkına yönelik son araştırmalar, bu tür nesnelerin tanrılara adak olarak kullanılmak üzere yapıldığını ortaya koymuştu.
El Dorado denilince aklıma iki şey gelir. İlki Türkiye’de altın arayan Kanadalı altın şirketinin adı. İkincisi ise hakkında yapılan filmler, çizgi filmler. 1966 yılında çekilen John Wayne’in rol aldığı El Dorado tabii ki efsane. Ancak ben en son çekilen ve günümüz Wall Street açgözlülüğünü de konu edilen 2010 yılında yapılan ABD yapımı filmden kısaca bahsetmek istiyorum. Terry Cunningham’ın yönetmeni olduğu Elden Henson, Luke Goss, Natalie Martinez’in başrolleri paylaştığı El Dorado filminde, Jack ve kız arkadaşı Maria, onları efsanevi altın şehir El Dorado’ya götürecek ipucunu bulurlar. Bu kadar çok altının ortaya çıkması fikri birçok iş adamını korkutur. Servetlerini düşünen Wall Street ‘en şaibeli iş adamları kendi askerlerini Jack’i durdurmak için gönderir.
El Dorado ilginç bir efsaneydi. Belki de beyaz perdeye uyarlanmasının nedeni de ilginçliğiydi.