Meditasyon ne safsata ne de inanç sistemi!
Son yıllarda giderek yaygınlaşan ve popülerleşen meditasyon hakkında insanlarda ön yargılı yaklaşım geliştiğini söyleyen Melisa Öçzakır, "Meditasyon becerisi nörofizyolojik, yani hem beyin yapısı ve işlevi hem de fiziksel sinir sistemlerimizle ilgili seküler bir uygulamadır; yani bir inanç sistemi olmaktan ya da bir safsata olmaktan çok uzaktır." diyor.
Son yıllarda sıkça karşımıza çıkan kelimelerden birisi meditasyon... Latince meditatio kelimesinden türetilen meditasyon “derin düşünme” anlamına geliyor. Meditasyonda çeşitli teknikler kullanılarak insanın zihinsel ve bedensel olarak kendini iyi hissetmesi sağlanıyor. Pandemi süreciyle birlikte stresle baş etmenin yollarından biri olarak daha da yaygınlaşan ve popülerleşen meditasyon hakkında kulaktan dolma bilgiler, gerçek dışı söylemler ve önyargılar da çoğaldı.
İşin aslını meditasyon rehberliği yapan uzman bir isimle, Melisa Özçakır’la konuştuk.
1987 doğumlu Özçakır, Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih, Telaviv Üniversitesi’nde de psikoloji eğitimi almış. 6 yıldır meditasyon rehberliği yapıyor. Psikoloji eğitimini takiben 2020’de felsefi danışmanlık hizmeti de vermeye başlamış. Bodrum’da yaşayan Özçakır aynı zamanda sağlık ve detox merkezi olarak hizmet veren TheLifeCo’nun sağlık departmanında görevli. Hem yüz yüze hem de telefon ve internet üzerinden danışanlarına rehberlik yapıyor.
Konuşmamızın başında Melisa Özçakır, meditasyonun bir “dikkat yönetimi becerisi” olduğunu söylüyor. Meditasyon hakkında dolaşımda olan yanlış bilgilere ve önyargıya dikkat çekiyor: “Karşıma en çok çıkan şey, bireylerde doğal olarak oluşmuş bir önyargı oluyor. Mutluluk kavramını 2000’lerin başından beri bir endüstri ürününe çevirmiş çok büyük ve yapay bir global literatür var, ve çoğu insan doğal olarak, adı her yerde amaçlı amaçsız geçen meditasyonu bir safsata ürünü, boş bir inanç şekli ya da yeni çağ saçmalığı sanıyor. Halbuki meditasyon becerisi nörofizyolojik, yani hem beyin yapısı ve işlevi hem de fiziksel sinir sistemlerimizle ilgili seküler bir uygulamadır; yani aslında bir inanç sistemi olmaktan ya da bir safsata olmaktan çok uzaktır. Ayakları yere basan ve bu kadim uygulamayı yapay literatürden temizleyerek ayıran bir anlayışı zihinlere yerleştirmek de sanırım bu yola baş koymuş biri olarak asıl görevim.”
Yaptığı işi “meditasyon rehberliği” olarak vurgulayan Özçakır, rehberli meditasyonun ne anlama geldiğini, nasıl yapıldığını şöyle açıklıyor:
“Tamamen kişisel bir alan meditasyon ve bir rehber olarak ben bireyin kendi yolunda ona sadece bir süreliğine eşlik ediyorum, bu beceriyi yaşamının her yönüne kazandırmada kendi rehberliğini kendisi yapabilene kadar. Meditasyon üzerine farklı kişi ve yaklaşımlardan eğitimler aldığım için, bu becerinin kazanılmasında yaşanabilecek süreçlere hakimim ve danışanlarımı anlayış ve sevgi dolu bir yönlendirme ile bilgilendiriyorum, seanslar dahilinde ve haricinde. Psikoloji eğitimimden 3 sene önce meditasyon rehberliği hizmetleri vermeye başlamıştım. Meditasyon, zihne yapmak kadar olmayı da öğreten bir dikkat yönetimi becerisi, ve buluşmalarımda yaklaşık 15 dakikalık kısa seanslarla insanların bu çok önemli beceriyi edinmeleri için düzenli buluşmalara rehberlik ediyordum. Meditasyon sırasında beyne verilen sessizlik, düzenli tekrarlandığı takdirde kişinin duygusal, davranışsal ve düşünsel yapısında yapıcı değişimlere yol açıyor. Seanslar sonrasında bireylerle mutluluğa, seçimlere, yaşama dair yapılan sohbetlerde fark ettim ki bu değişimler sürecinde bireylere gerçek ve tamamlayıcı bir destek sağlayabilmek için psikoloji bilimine dair kapsamlı bilgi sahibi olmak gerekli.”
Amaç kişinin yaşam kalitesini artırmak
Psikoloji eğitiminden sonra “felsefi danışmanlık” da vermeye başlayan Özçakır, ülkemizde adı yeni duyulmaya başlayan felsefi danışmanlığı ise kısaca şöyle özetliyor:
“Felsefi danışmanlık, Sokratik soru sorma yöntemleri üzerine kurulu bir psikoterapi çeşidi. Buluşmalarımda meditasyon oturmalarını takiben gerçekleşen sohbetlerde bireylerin kendileriyle ya da dünya ile ilişkilerinde tecrübe ettikleri duygusal, düşünsel ya da davranışsal uyumsuzluklardan konu açıldığında, onları kendi kalıpları hakkında düşünmeye iten sorular sorarak değişik bakış açılarından bakmaya yönlendiriyorum. Meditasyon ile zihin yapısı her oturuşta bebek adımlarla değişirken, felsefi danışmanlık ile davranış ve duygu alışkanlıkları farkındalık seviyesine çıkarak bireyin istediği yaşama daha uygun hale gelmeye müsait oluyor. Amaç; duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının da dahil olduğu bir resimde kişinin yaşam kalitesini birlikte arttırmak. “
Özçakır, meditasyon rehberliği ve felsefi danışmanlık hizmetlerini yüz yüze verdiği gibi telefon ve da internet üzerinden de gerçekleştiriyor. Peki, bu görüşmeler ne kadar verimli oluyor? Bu soruya cevabı ise şöyle:
“Danışanlarımla çalışma konumuz zihin, dolayısıyla laboratuvarımız zihin. Zihnimizde düşünüyor, fikir alışverişlerini zihnimizle yapıyor, zihnimizde değişiyor, zihnimizle gelişiyoruz. Dolayısıyla görsellik olmadan da telefonda sadece ses, ya da fiziksellik olmadan da internette sadece görsellik, buluşmalarımızın verimli ve kaliteli akması için yeterli oluyor. Yüz yüze olmanın avantajları tabii ki var, mesela bazen seans önceleri küçük esnemeler yapabilmek ya da meditasyon sırasında doğru oturuşlar için beden duruşunda düzeltmeler yapmak güzel detaylar; fakat bunlar olmadan da verimli bir pratiğe ve başarıya kesinlikle ulaşılabiliyor. Dahası, internet de telefon da iyi ki varlar, çünkü Bodrum’dan Paris’e ya da Konya’ya ulaşıp bireysel ve kitlesel yaşama değer katmak mümkün olmazdı.”
2012 yılından beri insan doğası üzerine çalışan Özçakır, multidisipliner bir çalışmaya dönüşen bağımsız akademik çalışmasını bir kitap serisi olarak kaleme alma niyetinde olduğunu söylüyor. Niçin böyle bir çalışmaya giriştiğini şu cümlelerle açıklıyor:
“İnsan; bedeni, nefesi ve zihni ile çok öğeli bir varlık ve bu yüzden de insanı araştırmak çok katmanlı farklı yaklaşımları da resme bütünsel olarak dahil etmeyi gerektiriyor. İnsan doğası üzerine yaptığım bağımsız akademik araştırma asıl olarak 8 disiplinden oluşuyor: nörobilim, psikanaliz, nöropsikoloji, kuantum mekaniği, felsefe, tarih öncesi arkeoloji, biyokimya, biyopolitika. Bu disiplinler doğrultusunda edinilen farklı bilgiler bir bütün olarak incelendiğinde insanın ikili bir doğaya sahip olduğu, yani “insanda yaratığın ve yaratıcının bir olduğu” gerçeğine dair ayakları yere basan bir anlayış ortaya çıkıyor.”